Pazar, Ekim 05, 2003

Balıkla rakı olur da Tuğrul'suz tadı olmaz..

Bu hafta pazar pek tatsız..

Çünkü Tuğrul Şavkay artık yok..

1983 yılında Yankı dergisinde tanıştık.. O zaman yeme-içme yazıları yazmıyordu..

Aslında yazdıkları yemeğe dair, içkiye dair yazılar değildi..

Resmen kültür yazılarıydı..

Yaşamın ta kendisiydi.. Asık suratlı değil, güleryüzlü yazılardı onlar.. Yaşamın renklerini yansıtan, yaşamın küçük ayrıntılarına dikkat çeken rehber niteliğindeydi..

12 Eylül dönemi.. Siyaset yapması yasaklanan Altan Öymen gazeteciliğe döndü..

Cumhuriyet'te yeniden yazmaya başladı..

12 Eylül'ün generalleri 'Siyaset yazamaz' dedi..

Peki ne yazacak?

Öymen de gitti.. Enfes bir dizi yaptı..

Adana kebabı soğanlı mı olur, soğansız mı?

Kimi 'soğanlı' dedi, kimi şiddetle karşı çıktı.. Aradan 23 yıl geçti..

Tartışma bitmedi.. Adana kebabı yapıldığı sürece de bitmez..

Rakı-balık tartışmasının bitmeyeceği gibi..

1.5 yıl oldu.. Tuğrul Şavkay dedi ki

Balıkla rakı olmaz..

Niye?

Gerekçesi şu "Kılıç balığı ve palamut hariç, balığın zarif ve kırılgan bir eti vardır.. Yüksek alkollü ve anason tadının baskın olduğı rakı ile içilmez."

Başkası söylese pek dinlenmez, tartışılmazdı..

Gastronomi konusunda saygın bir yere sahip olan Şavkay söyleyince ortalık birbirine girdi..

İyi de oldu..

İçilir-içilmez tartışması damak zevkimize yeni ufuklar açtı..

O dönem tartışmaya ben de katıldım..

'Şavkay hem haklı hem haksız' dedim..

Yüzde elli elli..

"Yeni Rakı'nın bol anasonlu tadı diğer bütün tatları alıp götürüyor.. Dili-damağı çamur edip bırakıyor.. Tekirdağ ise biraz şekerli gibi.. O da uymuyor.. Ama Kulüp rakısı farklı.. Üçte bir oranında rakı, üçte iki oranında da su koyarsanız ideal bir balık içkisi olur" diye yazdım..

Yani orta yol bulmaya çalıştım..

Çok anladığımdan değil.. Herhalde balık-rakı-yeşil salata üçlüsüne kıyamadığım içindir..

Gençliğimizden beri Köprüaltı, Boğaz, Kavak, Fener denilince akla hep balık rakı geldiği içindir..

Çünkü benim için balık-rakı-salata .. Beşiktaş'ın muhteşem forveti Metin-Ali-Feyyaz gibidir..

Değişmemesi gereken üçlü..

Önce Murat Belge, ardından da Tuğrul Şavkay, yeme-içmenin bir kültür olduğunu öğrettiler..

'Yemek toplumsal bir olaydır' dediler..

Sofra adabından söz ettiler..

Yemek yemeyi, sofra kurmayı, yiyecek ve içecek seçmeyi şölene dönüştürdüler..

Bu pazar Tuğrul yok..

Benim hafızamda çok farklı bir yönüyle yaşayacak.. Divan Edebiyatı'nın hayranıydı.. Cağaloğlu'nda çalıştığımız yıllar.. Bab-ı Ali yokuşunu her çıkışta Fuzuli'nin, Nedim'in, Bâki'nin divanını alırdı..

Aynı kitabı en az on kere aldığına tanık oldum..

Ne mi yapıyordu?

Arkadaşlarına hediye ediyordu.. Unutulmasınlar diye..

MEHMET TEZKAN
SABAH

0 Comments:

Yorum Gönder

<< Home